
Duyduğum ilk anda heyecanlanmıştım; dile kolay, yedi sene geçmişti en son çektiği filminin üstünden. İlk kez bir filmini sinema salonunda izleyecektim. İsmini Hayat koymuş. Önce yurt dışında gösterime girecekmiş, sonrasında da biz izleyecekmişiz. Sanatın değerli olması için önce onların beğenmesi gerekiyormuş. Ne saçma, ne budalaca bir şey bu...
Olsun, yine de ilk heyecanımla beklerim deyip gün saymaya başladım. Evden her çıkışımda göz göze geldik beş karış suratıyla. Kirli sakalından mutsuzluk akıyordu yüzüne.

"Neden seviyorum lan ben bu adamı? Bana kendini sevdiren şey ne?" diye düşünmeden başlamadım hiçbir güne.
İnsan en çok kimi sever? Kendine benzeyeni mi, yoksa kendinden başka olanı mı? Cevapsız bir soru daha eklendi zihnime. Bir gün cevabını bulacak kadar yaşayacak mıyım? Bu bile belirsiz..
Kendimi mi anlatıyor, yoksa beni mi ikilemindeyim. Günleri değil artık geceleri sayıyorum; uyuyamadan geçip giden gecelerimi. Aklımdan hiç çıkmayan anılarım peydah oluyor birden. Üniversitenin ilk yılları... Deniz manzaralı yurt odamda geçen o neşeli günler. Acımasızca geçip giden zaman tanımının anlam bulduğu yıllarımı yani.
Ezel’i izliyorum. Ufuk Bayraktar’ın oyunculuğu hoşuma gidiyor. Önce Ramiz Dayı’nın eski zamanlar serisini izliyorum, sonra başka nerelerde oynamış deyip giriyorum bir girdabın içine. Karşıma Kader çıkıyor.
Kader, defalarca kez izleyip hep farklı bir duyguyu tattığım o yaşanmışlık.. Aşk, hasret, acı ve ızdırap. Melankoli için bulunmaz nimetler.
Bence insan, başkasında kendini görmeyi seviyor. Masum yanlarını, çocukluğunu, ilk heyecanını, belki gençliğini; güzel olan her şeyi.. Ama asla hatalarını değil. Çünkü kendi kusurlarını bir başkasında görmeye hiç tahammülü yok insanın.
Diye yazmışım..
Gürcistan’ın ismini dahi bilmediğim şehirlerinden geçerken bakındığım notlarımın arasında.
“En sevdiğin film ne?” diye soranlara “Boşver, izlesen de beğenmezsin,” diyerek terslediğim filmi Kader-i ilahidir ki dün gece oturup bir kez daha izledim. Nasıl bir ruh halinde bunu yaptığımı sanırım ömrüm boyunca asla anımsayamayacağım. Ama bunu kendime teklif etmem, düşünmeden onaylamam ve koşar adım otel odasına doğru yönelmem… Yağmurun bana eşlik etmesi, yalnızlığımın duygularımla buluşması...
Ve tüm bunları bile isteye olmadan, hayatın rutin seyrindeyken yaşamış olmam beni bir garip hissettirdi.
Yargılarımı, beğenimi, sonucunu bilmemi bir kenara koyarak; kimin haklı olup kimin suçlu olduğunu düşlemeden bir kez daha hayatımdan 1 saat 46 dakikamı ayırdım.
İnsan en çok kimi sever? Kendine benzeyeni mi, yoksa kendinden başka olanı mı? Cevapsız ve gereksiz bir soru.
İnsanın birini sevmesinin ne önemi var, kendini sevmedikten sonra?
4 Ocak 2025 Kader, Hayat biraz da Yalnızlık Tiflis-Batum Treni
Comentarios