Merhaba içimdeki çığlığı merak edip bunları okuyan zat, bu yazı üst kısımda bulunan Le bien et le mal müziği eşliğinde yazıldı eğer hissettiklerimi sen de yaşamak istiyorsan, müzik eşliğinde okumanı öneririm keyifli okumalar..
Kaybedince değerini anladığım şeylerin altında ezilmişken buluyorum kendimi. Her yerde bu düşünceyle hemhal oluyorum. İzlediğim bir gösteri; dinlediğim bir şarkı, yürüdüğüm bir sokak her biri hatıralar canlandırıyor gözümde. Sahi ben neden geçmişte yaşıyorum? Neden saklıyorum anılarımı? İleride okumak için yazdığım yazılardan; duvara asmak için çekildiğim fotoğraflardan, geçen yıl bugün diye gelen bir bildirimden ne bekliyorum? Mutluluk an denilen şeyse ben neden dahil olamıyorum buna? İstenmediğim bir yer mi burası; ait olmadığım, olamadığım, olamayacağım..
Tüm bunların manası ağır geliyor kalbime artık. Yüzleşince, yıkılacağımdan korktuğum için sürekli paspas altına süpürerek kaçıyorum her birinden. Bir gün biriktirdiklerim beni yutacak, biliyorum. Hayat, biriktirdiğin hayallerle yaşamak ve unutmak için fazla kısa farkındayım.
Farkında olduğum başka bir şey daha var. Göğsümdeki tüm birikmişlerle gireceğim toprak altına. Her şeyden habersiz mezarıma gelip bir iki dua okuyacaklar varlığına zerre kadar inanmadığım sevenlerim. Çok erken öleceğim kaç yaşımda olursam olayım. Yaşayamadıklarım ömrümden çalacak. Bu hayattan çok alacaklıyım!
Alacaklıymışım, katıla katıla değil haykırarak gülüyorum bu yazdığıma. Twitterda tesettürlü ablaların düğün fotoğrafına yazılmış bir söz öbeği bu. Kalsın, alacaklarımla kalsın.. Sırtıma alıp çıkacağım bir ceketten bile yoksun bırakarak kendimi, hiçbir şey istemiyorum bu hayattan..
Her şeyden vazgeçtim, geçilecek ne kaldıysa saklanacak olan her neyse..
Kulaklarımda tınısı olan müzikte şöyle diyor:
“Kaderlerine ağıt yakanlar var,
Yaşarken kendi mezarları başında ağlayanlar var ,
Vaktinden önce yaşlananlar var,
Bizler bu hayattan bıktık.”
Ümitvar olmak için hiçbir sebebim yok. Aksine huzursuz ve yeis içerisindeyim. Haram biliyorum, ama ne fıtratım ismetle yoğrulmuş ne de nurdan yaratılmış bir meleğim.
Üzgün ve huzursuzum, adı melankoli bunun, bitip tükenmek bilmeyen bir melankoli.
Kendimi iyi ifade edebiliyor muşum öyle diyor yazdığım bu satırları okuyan insanlar. Halbuki ben kendime bile açıklayamıyorum bunu. Bir takım hastalıklar, kayıplar, düşüşler kaybedişler sonrasında dibi boylamışken tekrar tekrar ayaklanıp bununla mutluluğu tadarken birden bire yine aynı girdabın içerisine düştüğümü fark ediyorum.
Her aldığım nefes, derin bir iç çekmesiyle yarenlik ediyor. Hem niye üzülmeyeyim ki? Siz mutlu musunuz sanki! Eğer öyle bir durum varsa siz de gerçeklerle yüzleşin. Kaçmayı bırakın kendinizden, yani üzülün üzülebildiğiniz kadar.
İstediğiniz arabaya bir başkası binecek
Beğendiğiniz kıyafetleri bir başkası giyecek
Gitmek istediğiniz yerlere bir başkası gidecek
Sevdiğiniz bir başkasıyla evlenecek.
Bir başkası, yaşanmasını istediğiniz bütün o mutluluğu sömürüp ardından bir film şeridiymiş gibi izletecek size
Beklentileriniz hep yarım, sevinçleriniz daima kursağınızda kalacak. Keşkeleriniz ve pişmanlıklarınızla yaşayacaksınız. Üzülün, üzülebildiğiniz kadar üzülün. Ama şunu da bilin ki hiçbir şey değişmeyecek.
Dinleyerek göçecek Kiarostami. Onun gidişini, filmlerindeki bitişler gibi zihnimde tamamlayacağım ben de. Yarım yamalak, tepe taklak, yapayalnız
Umut etmeyi dahi bıraktım, söylesene bu ömür nasıl geçicek?
27 Ocak 2024
Comments