top of page
Yazarın fotoğrafıAli Tavlaşoğlu

Varlığımın inşasında yerin var!

Merhaba içimdeki çığlığı merak edip bunları okuyan zat, bu yazı üst kısımda bulunan Me and Nature fon müziği eşliğinde yazıldı eğer hissettiklerimi sen de yaşamak istiyorsan, müzik eşliğinde okumanı öneririm keyifli okumalar..




Hiç olmayı öylesine benimsetmiştim ki her nefes alışımda bunu çektim içime. Sevilmeye layık göremediğim bedenim, bir önem ifade etmeyen düşüncelerim ve bitip tükenmek bilmez değersizliğimle yaşamaya alıştım. Zorunda mı kalmıştım yoksa zorunda mı bırakılmıştım bilemedim. Sadece buna inanmam gerekiyordu ve ben de tüm sorumluluğu üzerime aldım.


Körü körüne inanmak değildi ama bu, yanlış olduğuna bile isteye inandırmıştım kendime. Yıllarca bu acıyla yüzleşmek yerine, farkındalığıyla yaşadım. Kolayıma gelmişti hem severim bilirsin kaçmayı.


Sonra yaşımla beraber fedakarlıklarım da büyüdü değersizliğim gibi. Fark ettim ki ne için çabarlarsam, ondan yoksun bırakılıyorum bu hayatta. Yaptığım hiçbir şey karşılık bulmak için değildi elbette! Ne yaptıysam, içimden geldiği için; kendimi ihmal etme acımasızlığı göze alarak yapmıştım ama yaptığım her şey kocaman bir hiç olarak kalakalmıştı ulu orta; öylece, sahipsiz ve kimsesiz.


Bir tebrik mesela, yaptığım herhangi bir şey için sıradan, adi, basit bir teşekkür.. Bir gurur okşaması; yüzlerde oluşacak bir tebessüm, iyi ki varsın denilmeye layık olacağım bir an.. Çaresizliğimin elinden tutacak birisi; başkalarına tercih etmeyecek kadar kadirşinas, vefakar bir yarendi aradığım.


Olmadı, kimin gözlerine baksam bir gün yaşatacağı hayal kırıklığını görür oldum.


Halbuki, nereye giderlerse gitsinler hep arkalarına bakacağı bir geçmiş bırakmıştım insanlara..


Ne kadar iddialı bir söz ettim değil mi?

Enaniyet ve kibri kendime yakıştırdığım saatlerdeyim yani tövbeden uzak ve isyana meyilli..


Zira bu söz de zaten öylesine alelade söylenmiş bir söz değildi benim için. Özümün tanımıydı bir bakıma. Şimdi bakıyorum da söz demek bile haksızlık olmuş, yaşaması zor bir hayatın mayası desem daha doğru olur.


Çünkü güneş kadar aşikar olan zaafımı fark eden her kim olduysa kullanmaktan gocunmadı. Kurban rolünü oynamak insanlar için normal bir düstur haline gelmişti. Kurtarıcıları da dünden razıydı zaten. Sırtın yere mi gelecek haber vermene bile gerek yok ne de olsa vücudunu canı pahasına siper edecek birisi var. Düştüğün yerde tekme mi yiyeceksin: "Önce bana vursunlar sen yeter ki incinme, aman sen rahat et ben kendime eziyet ederim.." diyecek kadar kendine acımaktan imtina etmiş birisi.


Tüm bunları yaptırmak için de öylesine büyük fedakarlıklar, ömür boyu ödenmesi güç vefa timsallerine gerek yoktu. Küçük bir sevgi kırıntısı versen yeterdi. Hayatımda ki herkes de ne hikmetse bu yarışta başkasına pabuç bıraktırmayacak kadar mert olmak için çabaladı, ben de taktir ettim. Ve herkes bilirdi ki asla sevilmeyen, sevgi uğruna gözünü kırpmadan dahi ölebilir..


Bir gün ölmek için yaşadığımız bu dünyada, ölmek bir şey değil de kendimle baş başa kaldığımda ki gibi patavatsız olamıyorum ya sana karşı ona gocunuyorum işte. Sana hayır diyemeyeceğimi bildiğin için aklına gelebilecek her şeyi yaptırman, sonrasında da bunu zaten yapmak zorundaymışım gibi hissettirdiğin için kızgınım sana! Neden başkasından değil de benden istedin bu yardımı diye sorguladığımda:


"Senden başkası yapmaz ki bunu!" diyebilecek kadar sevdiğimi bilip de iyiliğini sana çok görenlere tercih ettin ya beni orada yıkıldım. Statü elde etmek için debelenip durmam yüzünden ayıpladın beni. Halbuki ben sadece, senin önceliğin olmak istiyordum bundan başka bir mevki de tatmin etmezdi beni zaten. Yanlış anlama beni, yaptıklarına değil sana kırıldım. Sırtıma dağ yüklesen, senin için taşıyacağımı bilirdin de altında kalmama göz yumduğun içindi bu sitemim.



Biliyor musun, senim yüzünden kendimi o kadar çok ihmal etmişim ki ben de bıraktığın tahribatını anlamam bile yıllarımı almış.


Seni, geçmişine rağmen sevebilirdim;

Zayıf noktalarına, güçsüz yanlarına,

Eksik, uyumsuz yönlerine rağmen sevebilirdim..

Beni ihmal etmene rağmen;

Seni, sana rağmen sevebilirdim


AMA


Beni, yok saymana rağmen sevemem;

Saygı duymamana,

Beni sevmemene rağmen sevemem..

Ve bir gün, sevgim biterse de

Şikayetçi olma sakın.

Kendini savunma acizliğine de düşme!

Çünkü sevgi;

Kendiliğinden gelişmez,

Kendiliğinden de bitmez..

Sana verebileceğim en büyük ceza, hayatından benliğimi yoksun bırakmak olur. Yokluğumu anlamadıysan şayet zaten bir önemi yokmuş varlığımın, bensiz yaşamaya devam et. Bunu yapma sebebimi de sorgulamaktan kaçın. Düşünmen bile abes olur çünkü boşver bir yeldi esti geçti dersin.


Yokluğumu hissedecek kadar değerliysen konuş benimle; kırgınlığımı bil, acımla hemhal ol. Merak etme hüznüne dayanamam, arkamı döndüğüm sırtım; yaslanacağın bir dağ olur sana. Kırgınlığımın sahibi yüreğim; yaşayacağın bir saraya dönüşür yine..

Sen, sen diye bahsettiği kim bunun diye de düşünme bunları okuyunca, zamirin sahibi sensin. Senin hakkında hayatımda en az bir kez dahi olsa bunları düşündüm, düşündürttün ya da düşündüreceksin. Kaçınılmaz bir son bu. Dedim ya, acı dolu bir hayatın mayasında var tüm bunlar. Fazla fedakarlık, tez ayrılık getirmiş.


Kendimi senden mahrum bırakmadıysam eğer bil ki; sana olan sevgim, anlatamayacağım kadar değerli ama bitmeyecek kadar da baki değil. Evet, böyle! Yüzünü asma hemen. Bunu sen öğrettin bana. Öğrendiğin için de mutsuz olma. Ben de sana sevildiğinden emin olunca insanın ne kadar da cüretkar olabileceğini öğretmiştim.


Ödeştik.


Yaptığım her şeyi yüreğim istediği için; merhametim hüznüne dayanamadığı için, kudretim buna yettiği için için yaptım. Vefa borcum yok sana. Sahip olduğum tek şey değersizliğim. Unutma, Hayatımın inşasında yerin var..




 

Hayatında önemli bir olay olsa sizi heyecanlandıran, onu anlatacak paylaşacak birisi birileri yoksa o olay zehir olur sizi sokar yavaş yavaş depresyona; kedere, yalnızlığa, şizofreniye intihara doğru gidersiniz diyor Doğan Cüceloğlu.


Anlatmak için yaşayan birisi için muazzam bir tespit. Çünkü tercih edilmeyen bir yalnızlık insanı mutlak olarak kötü sona ulaştırır.


Bugün tam tersi olunca ne olduğunu anlatacağım.


Gece yarısını devirdiğim saatlerden birindeydim. Telefonum çaldı. Hayra alamet olmadığı her halinden belliydi. Hayırlısı diyerek açtım. Kısa bir görüşme sonrasında aldığım bir habere karşılık olarak, demek bugünmüş diyebildim.


Manzarasız bir balkonda, anlamsız saatler geçirdim. Adını bilmediğin bir duygula tanışıyordum; tepkimin ne olacağına, nasıl hareket etmem gerektiğini idrak edecek kadar net değildi zihnim. Bir şeyler yazmak istedim olmadı. Yeni aldığım kitabı elime alıp derince bir off çekerek kapağını açtım ama devamı gelmedi. Zihnimi meşgul etmem gerektiğini biliyordum ama neye elimi atsam bir türlü olduramadım.


Kabuk bağlamış yarasına el vurmaması için tembihlenmiş bir çocuk gibiydim. Tüm zerrelerim onu düşünse de ellerim pırangalanmıştı. Her çekiştirmem de canımı yakıyordum ama bilekleriminden aşağıya akan kanın sıcaklığıyla tahrik oluyordum.


Günler birbirini kovalarken yaşadığım his, kin ve nefrete dönüştü. Öncesinde sebep olanlara sitem ederken, bir vakitten sonra kendime kızar oldum. Acım ve hüznüm iyice derinleşmişti. Bu saatten sonra teselli sadece anne kucağında okşanan saçla son bulur kanısına vardım.


Ne yaşadığım hissin adını koyabildim ne de saçımı okşatabildim. Tek bir damla göz yaşı dökmeden yüreğimdeki sele şahit oldum.


Yazmak farz oldu. Ben de ibadetimden kaçınmadım.


Günlerin değil, yılların biriktirdikleriydi içimden gelenler. Sayfaları kirlettikten sonra diyeceklerim bu kadar deyip noktaladım. Biraz olsun rahatlamıştım. Günlüğümüm geçmiş sayfalarına bakındım. Dün gibi aklımda olan anlar, tekrar tekrar yaşandı zihnimde. 3 yıl öncesine gitmiştim. aslında bakınca çok da değişen bir şey olmamış hayatımda. Cevaplayamadığım sorular kaygılarım, isteklerim, kendimle olan bitip tükenmek bilmeyen kavgam aynı yerinde; öylece, hiç değişmeden duruyordu.


En azından şimdiki halimle cevaplayabileceğim sorular olduğu için muhatabıyla görüşmek istedim, kırmadı beni. Anısı olan bir yerde buluştuk. Nasılsın sorusuna ilk kez çok kötüyüm dedim hayatımda. Son günlerimi, yaşadıklarımı anlatıp geçmişte sorduğu soruları cevapladım. Saklım, gizlim yoktu. Çekinmeden; utanmadan, dilimin ucuna gelen her neyse onu söyledim.



-Ali dedi, hiçkimse beni hayal kırıklığına uğratamaz çünkü kimseden zerre kadar bir beklentim yok, savına


-Herkes beni hayal kırıklığına uğratır çünkü hiçkimse benim gibi sevemez, karşılığını verdim


-Yalnızlık dünyadaki en güzel şeydir, insan kendini sadece yalnız kalınca iyileştirir bundan korkma, önerisine


Tercih etmediğim bir yalnızlık, içinde olmadığım bir mutluluk beni melankoliye düşürmekten başka bir şey yapamaz, diye yanıtladım


-Sen iyi birisin; herkese, her şeye karşı. Değiştiremezsin bunu ama sadece şunu düşün, herkese bu kadar iyi olmak zorunda değilsin deyince


-Haklısınız, sevgiye aç olan: kırıntısıyla canını verebilir, dedim..



Verdiğim cevaplar sonrasında, sessizlik kapladı etrafı. Tüm bu karamsarlığın asıl sebebine geldik.


Değersiz hissediyorum kendimi, diye söylendim.


Bunu duyunca derin bir şaşkınlık yaşadığını fark ettim.


-Ali, ben seni çok seviyorum deyince ağır bir tokat yemiş gibi oldum. Yıllardır özlemini duyduğum bir histi bu, var oluşum. Birinin hayatında; hatırasında, sevdasında, hayalinde biz dediği her ne varsa orada yanı başında..


Afallamıştım, nadirdir övüldüğüm. Ne yapacağımı bilemediğimden gözlerimi kaçırıp konu değiştiririm bu gibi durumlarda. Ama bu kez yapmadım. Aslında, sevgisindem hiç şüphem yoktu ama yaşadığım; hissettiğim onca acı veren hüzünlü şey arasında sevildiğini bilme hazzı sonsuz bir boşluk gibiydi. Belki de bu yüzdendi tim çırpınışım: var olanı duymak, bilmek dahası hissetmek istiyordum. Sevgiye olan açlığımı bir nebze de olsa dindirmişti bu gerçek. O an dünyadan soyutlanıp kendime dışarıdan bir gözle baktım.


Ne kadar da değerliyim aman Allah'ım.

Tek kusurum, tüm bu olanlara rağmen kendime rağmen, var olan kusuruzluğum.


"Seni sevmek, Allah'a inanmaktır.."


Hem adı Ali olan sevilmez mi hiç?



Bu idraktan sonra anladım ki, yapılabileceğim en büyük iyilik: kendime karşı dürüst olmaktır.


Kendimle savaşıp kendini yenemem, kimsenin önceliği olamam. Birisi beni sevsin, mutluluğuna dahil etsin diye zorlayalamam. Herkes her şeyi yapabilir; şaşırma, aldanma kırılma. Bir şey bekleme ki üzülmeyesin. Üzülünce de neden ben diye isyan etme


İki cihan güneşini üzmüşler bu dünya da sen kimsin ki?


 


Kalemi elime alınca, ne yazacağımı bilmediğim için son noktayı koyduktan sonra başlığı atıyorum genellikle. Olabildiğince de afilli olmasını istiyorum ki tek bir kelimeyle, kısa bir cümleyle tekrar tekrar aynı hissiyatı yaşabileyim. Ancak bu yazının başlığı, bana ait değil. Bugünün akşamında aldığım teşekkürün bir nevi karşılığı; varlığıma, var olmama istinaden edilmiş bir iltifat. yazıyı yazmama sebep olan bir ilham..


Varlığımın inşasında yerin var..

169 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Opmerkingen


bottom of page