Merhaba içimdeki çığlığı merak edip bunları okuyan zat, bu yazı üst kısımda bulunan Elgajiye fon müziği eşliğinde yazıldı eğer hissettiklerimi sen de yaşamak istiyorsan, müzik eşliğinde okumanı öneririm keyifli okumalar..
Bazısına göre kısacık, bana göre ise bitmek tükenmek bilmez ömrümün neyle geçtiğini sordum karşınızda otururken kendime. Yanıt vermek için çok düşünmeme gerek yoktu; sanmakla geçti diye haykırmak istedim adeta. Kendini ve başkalarını bir halt sanarak yaşadın bunca yılı sen, yaşamak değil insanlar umrumdaydı. Bu yüzdendi işte tüm geç kalmışlıkların, bu yüzden tüm keşkelerin, bu yüzden tüm pişmanlıkların..
Ne zaman tanıştım sizinle, kimdi sizi dinleten yüreğime. Bu sevgi nereden gelip gönlümde yer edindi, bilmiyorum. Bir kız sevmiştim zamanında, o da sizi. Ayrılıktan da sizin sevginiz doğdu sanırım tüm hikaye bundan ibaret.
Sizi dinleyen insanların birbirlerine muhabbet beslediğini, söylediğinizi yıllar geçirip ayrıldıktan sonra öğrendim anlayacağınız. Kitaplarınızın hiçbirini okumadım ancak şiirlerinizin hepsini hıfzedene kadar dinledim, saatlerce günlerce aylarca yaşayana dek..
Ayrılığımızın üzerinden yıllar geçti sonra, son bir kez olsun karşılaşmak isteğini yerine getirdik. Muhabbet arasında, ne zamandır İsmet Özel'e sevgi besliyorsun diye sorunca anlatmak içimden gelmedi, diyemedim dilimin ucuna gelen her neyse. Bilmiyorum deyip geçiştirdim. Devamında, sizi dünya gözüyle görmek istediğimi söyleyince: "Aksi, huysuz bir adammış, ben onun sadece kalemini seviyorum.." sözleriyle kaplandı her yer. Sorgulamak veya yaşamak yerine sanmakla yetindim, ağzından çıkan her sözü doğru sanmakla..
Kulaklarım sizin tınınıza hayrandı, toprağı deşen boğuk sesinizle yolculuklarıma hep eşlik ettiniz. Yalnızlıklarıma dost oldunuz. Yabancı bir dost ama ne garip bir şey. Benim yaptığım size olan sevgime gaddarlıkmış. Bir kez daha olsun anladım, beceremediğimi doğru düzgün birisini sevmeyi.
Şimdi huzurunuza el kaldırıp: "Nedir sizi buraya kadar getirip beni dinleten şey?" sorunuza, bir kınalı gelinciğin hasretidir desem, esmer kavruk yüzünüzü bana dönüp haşin ve korkusuz gözlerinizin altında, şakaklarınızdaki dövmeleri göstererek hem de, güleceksiniz kim bilir belki de ayıplayacak, söylenenler gibi aksi ve huysuz halinizle karşılık vereceksiniz. Cesaretim yok sizinki kadar bu yüzden suskun ve kederliyim.
Belagat yeteneğimin olduğunu söylerler ben de öyle sanırım daha doğrusu sanırdım bugüne dek. Harcım değilmiş benim, karşınızda konuşmak. Şimdi ağzını açıp iki kelime laf edebilenleri imrenerek dinliyorum.
Kesik cümleleriniz, her beyanınız sonrası açıklamak için sorduğunuz sorularınız, uzun uzadıya pencerenden ufka baktığınız anlarınızdan anladım ne kadar yalnız olduğunuzu. Açıklamak ve anlaşılmak ne kadar da zordu kim bilir sizin için.. "İnsanlar okumuyorlar, İsmet Özel'i okumuyorlar.." çaresizliğini ne zamandır taşıtıyorduk acaba uzun yola çıkmaya hüküm giymiş bedeninize?
Bir soru sorabilseydim şayet; gençken ölme arzusu taşıyıp nasıl yaşamak umrunuzda olduğunu, 60 yıl yaşadım tek bir anım bile yok dedikten sonra geçen 17 yılınızda bir anınız oldu mu, diye sorardım. Sonrasında da gençlik ölümünü şahsıma nasıl sevdirdiğinizden bahsetmek isterdim.
Sizden öğrendim en güzel sevgi.
Ölüm sevgisiydi..
Ne garip şeysin sen. Eksiksin, eksik edensin, son bir kez i yaşatmamış, hüznün yegane sahibisin.
Bir kez olsun, son bir kez olsun görebilseydim, öpebilseydim, dokunabilseydim sarılabilseydim doyamayacağımı bile bile hem de işte o zaman tamam olacağına inandıransın. Beni gençken ölümü arzulayan, arzulatan bir adamla göz göze gelebilme nedenimsin.
İnsanların tüm 'en' lerinin olduğu yeri zihinlerdeki varoluşları olduğuna inanırdım. Sizi de kendi zihnimde en güzel yerlerin birinde düşlemiş, bildiğim tüm cemal ve kemal sıfatlarla bezendirmiş ve öylece kalmanız için tanışmamaya karşılaşmamaya karar vermiştim ta ki bir hanımefendinin sizinle tanıştıktan sonraki düşüncelerini görene dek..
Tüm söylenenlerin aksine, tüm benliğinizle var olduğunuzu canlı kanlı konuştuğunuzu sevenlerinizin ömründe bir kez olsun görmesi gerektiği savunuyordu.
Hayretler içerisindeydim. Çok geçmeden acabalar sardı yüreğimi, ya hayalimden daha güzelse, karşılaşma cesaretini gösteremeyişim kaçırdığım tüm yaşanmamışlıklar gibi hüzünlendirecekse beni. Yoo hayır, yapamazdım bunu kendime, katlanamazdım buna.
Ölümle sevişmek için can atan iki bedenin, uzun yola çıkmaya hüküm giyse de heybesini sırtına yüklemeden önce karşılaşmalıydı en azından ben öyle düşledim.
Sizin huzurunuzda çıkacaksam eğer tüm saygınlığımla var olmalıydım. Ağır ceza reisinin maiyet memurluğundan beri aksatmadan yaptığı gibi sabah sabah parlattım zaten pırıl pırıl olan siyah kunduralarımı.
Daha henüz mavi önlükle dahi buluşmamışken onlarla ortaokula kadar birlikte yürümenin mutluluğu sardı dört bir yanımı. Sonrasında: "Neden baba ayakkabısı giyiyorsun?" diyen bir kıza cevap veremediğim için kundura giymekten vazgeçişim geldi aklıma. Baba olacak yaşa geldiğim düşüncesi ağır bir yük gibi bindi omuzlarıma. Parlatmaya devam ettim zaten pırıl pırıl olan kunduralarımı. Alın terimle, tırnaklarımı kazıya kazıya kazandığım paramla aldığım ceketi, bir gün giymek nasip olursa hazır olsun diye aldığım ceketi, giyinmenin gururuyla geldim huzurunuza.
Yetmezdi güzel giyinmek, hıfzetmek şiirlerinizi anlamak gerekliydi hepsinden öte. Söz verdim işte o zaman kendi kendime. Çabalayacaktım elimden gelenin fazlasıyla hem de. Ben İsmet Özel'i okudum ve artık ben de kutlu bir davanın ferdiyim diyebilmek için.
Akşam vakti zuhur etti, namazı eda etmek için sohbetinizi bitirdiniz. Gidenler gitti, ben biraz daha olsun feyz almak isteyenlerle beraber kaldım. Tekrar salona geldiğimde, sayıları az da olsa bir grup halinde gelen hanımefendilerin ön sıralardan yerlerini aldığını gördüm. İçlerinden biri size bir gül taktim etti. Masanın üzerinde bulunan diğer güllerin de ondan geldiğini idrak ettim. Teşekkür edip kokladınız, tebessüm ederek: "Bu seferki daha güzel kokuyormuş" dediğinizde: "Sizin için özel olarak arayıp en güzelini seçiyorum" cevabını aldınız. Sonra bir diğeri, sohbetinizin arasında bir tabakta gelen dilim keki sizin için yaptığını söyleyip afiyetler olmasını söyledi. Şeker hastası olduğunuzu ceketinizin sol cebinde taşıdığınız ve içtiğiniz ince belli çay bardaklarına attığınız bir adet tatlandırıcıdan anladım.
Keki yapan hanımefendi size İsmet Bey diye hitap ediyordu. Gözleri size bakınca ışıl ışıl parlıyor, konuşunca yüreği avuçlarının arasına düşecekmiş gibi oluyordu. Sizi sevdiğimi sanırdım ta ki onu görünceye dek. Yemek yedikten sonra hanımların hürmetine biraz daha hasbihal ettiniz.
Türk sanat musikisi koronuz olduğunu o an öğrendim. İstanbul'da okul sıralarından boşa geçirdiğim zamanlar bir kez daha hançer gibi saplandı yüreğime. Oğlunuza biraz daha kalabilir miyim, diye sorunca kafasını sallayarak onayladı. Hemen ardınıza bir sandalye çekerek ömrümde ilk kez duyduğum müziklere sizin sesinizden tanıklık ettim.
Bu yazının başlangıç kısmı da işte o zaman yazıldı. Gerçek sevgilimizle buluşup sevişinceye dek her cumartesi günü sizinle bir araya gelmek dileğiyle. Daha henüz nasıl hitap edeceğime karar veremediğim
İsmet Bey'le
İsmet Hoca'yla
Üstad'la tanışma anısına..
25.12.2021
----------------------------------------------------------------------------------
Hızlı ve büyük adımlarla evimin yokuşunu tamamlıyorum. Ezan-ı Muhammediye'yi işitince yüreğime geç kalabilmiş olmanın hüznü çöküyor. Neyse ki yakınız diye içimden geçiriyorum ama çok uzun sürmüyor avuntum. Yol gittikçe büyüyor gözümde. Derneğe doğru yaklaşınca; ilkin, tadının da heyecanının da farklı olacağını bilmeme rağmen ilkmişçesine heyecanlanıyorum. Vakit kaybetmeden ikişer ikişer çıkıyorum merdivenleri. Konuşmalarınızın bölünmesine sebep olan zil sesine neden olduğum için utanıyorum kendimden. Kapı açılır açılmaz sesinize kulak veriyorum. İçeri girince gözüme ilk olarak önünüzdeki masanın üzerindeki vazoya koyulmuş gül çarpıyor.
Namaz arasından sonra tam karşınızdaki sandalyede yer buluyorum. Derin bir sessizlik kaplıyor her yeri. Baş ucunuzdaki saatin yanlış olmasına ihtimal vermiyorum ama neye göre ayarlandığı veya nerenin saatini gösterdiği zihnimi kurcalıyor. Yanımdakine cevabını biliyor musun diye sorunca saate bakıp kendinden emin bir ses tonuyla :"Evet, yanlış bu saat diyor." Neyseki önde oturan bir kardeş sohbetimize kulak misafiri olup İslamiyet'te günün akşam namazı ile başladığını ve bu saatin akrep ve yelkovanı tam 12'yi gösterdiğinde akşam ezanı okunacağını böylelikle günün döneceğini belirtiyor. Daha henüz bu bilgiye şaşıramamışken bir anda aklıma kol saatiniz geliyor ve acaba bu düstura göre mi kullandığınızın merakı düşüyor sineme.
Yan taraftan biri: "Dünya yaşamından sıyrılmalı mıyız?" diye soru yöneltiyor size.
-Tabi ki bu her müslümanın görevidir, diye yanıtlıyorsunuz.
İşte şimdi tam zamanı deyip dahil oluyorum muhabbete:
+ Şiirlerinizdeki gençlik ölüm arzunuzun sebebi de bu mu?
- Şiirlerimin yalnızca bir tanesinde bu ifade geçiyor
+ Evet ama başka bir şiirinizde "60 yıl yaşadım tek bir anım bile yok." deyip aynı zamanda "Yaşamak umrumdadır." diyebiliyorsunuz.
- Aralarındaki çelişkiyi bana açıklar mısın?
+ Yaşadım, diyen insanların anıları olmaz mı?
- Anı demek, yaşandı ve bitti artık tarihe karıştı demektir.
+ Ben hep şunu düşündüm daha doğrusu öyle canlandı zihnimde. Bu adam ya gençken çok büyük günahlar işleyip vicdan azabıyla bunları yazdı ya da günah işleme potansiyeli olduğu için genç yaşında ölmek istedi, doğrusunu merak ediyorum.
- Tebessüm ederek , "Sen öyle düşündüysen bırak öyle kalsın.." diyorsunuz.
Bu sohbetten öğrendiğim anlam sonrasında, İsmet Özel'le bir anım oldu diyemiyorum haliyle. Ben yaşadıkça zihnimde var olacak ve bir gün anı olacaksa dahi bedenimle beraber olacak diyerek hoşnut oluyorum.
Size gül getiren hanımefendi:
+ Twiterda, Allah rızası için sormamızı istemişler ben de sorayım, Kitaplarını pdf den okuyoruz hakkını helal ediyor mu?
- Etmiyorum.
Sizinle bir gün ahirette davalık olmamak için tüm kitaplarınızı dernekten alıyorum. Bu da aldığım ilk 1. Baskı kitabınız.
Nice ilklere
01.01.2022
Yazının yayınlanmasında emeği geçen Erva'ya sonsuz teşekkürler..
Comentarios