Sınava girecek güzide kardeşlerim münasebetiyle; uzun yola çıkmaya hüküm giymiş zatımın yolculukta kaleme aldıkları..
Dikiş tutmayan işler için Türkçemizde şöyle bir tabir vardır: çocuk oyuncağı haline getirmek.Bugünlerde yaşanan olaylar tam da bunun inkişaf etmesi aslında..
İnternetin ve telefonun olmadığı günlere: çocukluğuma dönüp, böyle bir oyun oynasaydım eğer bu kadarını yapar mıydım diye soruyorum kendime. Cevabım bırak yapmayı, yapamazdım bile oluyor çünkü çocukların oyunlarında, oyuncaklarında bile bu kadarı olmaz dedirtecek şeyler yaşattılar sizlere inanın yüreğim sızlıyor.
Sınav takvimi..
İlk önce ileri bir tarihe atılacak dendi, sonrasında yetkili merciden açıklama; "Sınav takvimi bir ay sonrasına ertelenmiştir." İçinde bulunulan bu anormal durumdan ötürü sağlığımız her şeyden daha önemli deyip, yeni takvime göre programlar yapılıp, planlar oluşturuldu. Tam her şey tıkırında işlerken sınava tekrar hazırlanan 'mezunların' : “Allah'ım, neydi benim günahım?” dedikleri açıklama haberi geldi: ”Üniversite sınavı konuları sadece ilk dönem müfredatını kapsayacaktır.”
Hazmedildi, sabredildi, ceht edildi buna da eyvallah denildi. Ta ki yeni açıklama yapılana kadar. "Yeni normal dönemine girdik, üniversite sınavları normal vaktinden 1 hafta sonra yapılacaktır.Sınav süresi yarım saat daha artırılmıştır."
Telefonuma gelen her yeni bildirim sesinde acaba bu sefer sınavı hangi tarihe attılar diye bakar oldum artık. Geçtiğimiz günlerde ise bir parti bu konu hakkında dilekçe verip; öğrencilere haksızlık yapıldığını, sınavın ilk başta planlanan tarihte yapılması gerektiğini gerekli mecralara bildirdiğini açıkladı. Her şeye geç kalmakla ün yapmış nadide ülkemin yargısı, bu dilekçeye yanıt dahi veremeden en son karar kılınan gün gelip çattığına şahit olduk.Söylemeden edemeyeceğim:
"Hay o mecranın da, hay o sınavın da, hay o diye başlayıp güzel temenniler ile devam eden cümleler silsilesine sizinle birlikte ben de iştirak ediyorum ve merak ediyorum gerçekten delicesine hem de: "Biz gençler yapboz tahtası olmaya alıştık da artık, sizin bu oynama hevesiniz nereden geliyor merak ediyorum."
Sınava girecek olan kardeşlerim, çok ama çok şansız günler geçiriyorsunuz bir nebze de olsun yüzünüzü güldürüp biraz düşündürmek için kendi hikayemden bir şeyler anlatacağım umarım amacıma ulaşmış olur da yüzünüze anlamlı tebessümler kondurabilirim.
Unutmayın, güzel günlere açılacak kapıları pisliklere de boğsalar da her şey olacağına varır. Güzel günlere..
Ygs sınavına bir gün kala, bizim kumarımız burada biter beyler, deyip çalışmaktan ötürü hasret kaldığımız Cumhuriyet Caddesinde tur attıktan sonra soluğu Erzincankapıda alıyoruz. Açık, limonlu, duble çaylarımız, özlediğim muhabbetle beraber yudumlanıyor. Duvardaki kolçaklı, biraz da antika bir saat, sınav vaktinin habercisi olduğunu söylüyor. Herkesin, yarın bu saatlerde ile başlayan hayalleri var.Dinlemekte acele etmiyor bir yandan da uzun süre ayrı kaldığımı kahvemizle özlem gideriyoruz. Tam bunlar yaşanırken içimizden bir ses: "Kalkın la, pes atalım diyerek yankılanıyor." İtiraz eden olur mu diye birbirimize bakıyoruz ancak herkes dünden razı.. Bir iki sokak öte playstasiona giderken:
"La oğlum Abdurrahman Gazi'ye gitmedik bak sınavımız kötü geçerse sizden bilirim söyliyim.."
Çekişmeli pes maçları serisinden sonra, güneşin batmaya yüz tuttuğu saatlerde: artık yeter, deyip evlere dağılmaya koyuluyoruz. Helallikler alınıp selamlaştıktan sonra iyi niyet dilekleriyle birbirimizi uğurluyoruz.
Muhataplarımla yollarımı ayırsam da ettiğimiz muhabbet zihnimi meşgul etmeye devam ediyor. Otobüs yolunda yürürken, hayalim diye geçiyorum içimden, benim hayalim iyi bir üniversiteyi kazandıktan sonra alt dönemden çocuklara: “Son günümüzü 7 8 arkadaşla beraber Erzincankapı kahvelerinde çay içip, playstasion salonlarında pes oynayarak geçirdik, aslında işin bütün sırrı burada sınav böyle kazanılır çocuklar, diye anlatmak diyorum. Yüzüme bir tebessüm düşünce, Kadir: "Ne sırıtıyorsun la?" diye meraklı bir tavırla sorguluyor. Yok bir şey, yok bir şey diye geçiştiriyorum.En son Kadir'den de ayrıldıktan sonra burnumda tüten evimin kapılarında buluyorum kendimi.
Sbs'ye 3 kez giren son nesil biz 98'liler, sınavlara alıştırılmış olarak başladık liseye. Orta okulda her sene girince ister istemez melaike haline gelen yeni düşünceler, davranışlar kazanılıyor haliyle. Onlardan biri de her önemli sınavım öncesindeki akşam yatağımdayken kendi kendimle yaptığım konuşmam:
"Ali, yarın bu yastığa başını koyduğunda her şey bitmiş olacak, bu kadar fazla düşünme artık. Hem, hangi gecenin sabahı olmadı ki bugüne kadar? Haydi Allah rahatlık versin..
Güzel bir uykudan sonra güneşin ışıklarıyla birlikte gözlerimi açıyorum. Özlediğimi sandığım ev kahvaltısına oturmam uzun sürümüyor ancak hayat, beklentilerimin kırgınlıklara gebe olduğunu bir kez daha hatırlatıyor bana. İçimden: "Lan biz daha güzel şeyler hazırlıyoruz yurtta, bu ne biçim sofra?" diye söyleniyorum. Tam o sırada evde ne olduğuna anlam veremediğim farklı bir hazırlık karmaşasına tanıklık ediyorum. Babam, ısrarla spor ayakkabılarını arıyor. Hayırdır baba, nereye demeye kalmadan: "Benim sağlık koşusu programına katılmam gerekiyor, Allah sana kolaylık versin oğlum temennisiyle karşılaşıyorum.
Ee baba, her sınava girdiğimizde söylediğin tembihler yok mu bu kez, ne yani bilmediğim soruları boş bırakmayıp, takıldığım sorularda vakit mi kaybedeyim? Ulan bi dakika, baba sen gidiyorsun da beni sınava kim götürecek? Abim yok, amcalarım şehir dışında.Kara kara düşündüğümü gören annem, telaşlanıyor hemen. Kime desek, kimi arasak diye yırtınıyoruz adeta. Aradan biraz zaman geçtikten sonra, lan ben yıllardır araba kullanıyorum neyin telaşı bu diye hem kendimi hem de annemi teselli ediyorum. Ehliyet sınavıma arabayla gidenlere aşinayız da üniversite sınavına ehliyetsiz giden bir kendimi biliyorum bu alemde.
Zaman artık izafiyet teorisine delil olarak akmaya devam ediyor: bazen damla damla bazen gür bir şelale oluveriyor..
Sınav salonunda açıyorum gözlerimi. O utana sıkıla kendime eziyet verdiğim tüm bir yıl gözümün önünden geçiyor. Kadir'in horul horul uyurken benim çalıştığım soğuk sabahlar geliyor akılma, bir deneme daha bir saat daha bir soru daha diye diye gecenin karanlıklarına eşlik ettiğim vakitler. Sonrasında lise yıllarım, en son girdiğim optikli sınav..
-Lütfen son kontrollerinizi yapın sınav 5 dakika sonra başlayacak
Lan bunlarda ne para kırıyorlar ha gözetmen olmak vardı acaba topuklu mu giymiş ses yapmasa bari
- Sınavınız başlamıştır.
Bismillahirrahmanirrrahim.
Yıl boyu deneyerek alışmaya çalıştığım sıralamayla başlıyorum sınava, kendime en çok güvendiğim Türkçe'yle. İlk sayfa ikinci sayfa akıyor maşallah ee boşuna mı çözdük ales çıkmış haydi oğlum devam dememi bitirmeden 5 şık arasında kaldığım ilk soruyla sonrasında bilmediğim bir dil bilgisiyle karşılaşıyorum derken haydi bismillah matematiğe başlayalım.İlk sayfa tamam, biraz da geometri oo güzel soru 3 4 5 yapıştır. Acaba bu soruda Kadir'in aklına da ben gelmiş miyim midir, Allah'ım Kadir'e de bana da kolaylık ver. Fizik ah o 4 yıl boyunca 45 notunu geçemedim Fizik, haydi bakalım ne olacaksa olsun. Halis Reis anlatmıştı bunları adam biliyor maşallah. Soruya bak lan ana renkleri sormuşlar kesin bir bit yeniği var bunda ama hadi bakalım hayırlısı. Fatih Hoca'nın defterinden mi sordunuz la bunları Kıral Adam yav canını yiyim senin..
-Son yarım saat.
Şaka maka bitiyor son bir gayret sosyale de baktık mı tamamdır.Kitapçık doğru, kaydırma yapmadık inşallah çözemediğim sorularda nazarlık olsun Allah'ım sana da şükürler olsun hayırlısıyla kazasız belasız bitirdik.
Aradan bir hafta geçiyor, günlerden cuma..
Hikaye seyrinde devam etmesini istediğim için devamını sınavdan sonraya bırakıyorum.
Allah hepinizin emeğini kat kat karşılığını versin, kaleminiz kuvvetli zihniniz açık olsun. Unutmayın sınav bir başlangıç, değerlendirme veya belirleme ölçütü değildir, olamaz da. Sizin kıymetiniz her şeyden daha değerlidir. Ne olursa olsun, hakkınızdan hayırlısını istemeyi, Abdurrahman Gaziyi ziyaret etmeyi ve sevildiğinizi unutmayın. Başarılar..
Kommentare