top of page
Yazarın fotoğrafıAli Tavlaşoğlu

Üniversite Sınavı ve Hayalim 2

Serinin 2. bölümünden herkese merhaba, sadece içimden gelenleri yazdığım bu sitede, yaşarken yoğun travmalar yaşadığım üniversite sınavına hazırlık sürecimi ve sonrasında 4 yıllık üniversite hayatımı sizinle paylaşmak istedim. Yazıyı daha anlamlı kılabilmek için ilk bölümü okumanızı tavsiye ederim. Sınava giren tüm kardeşlerim, inşallah emeklerinizin karşılığını alıp hakkınızda hayırlı olan yerleri, bölümleri kazanmışsınızdır temennisiyle yazıya başlıyorum keyifli okumalar..


Türkiye’de eğitim; yap-boz, deneme yanılma yollarıyla başarıya ulaşılmaya çalışıldığı için nesillerdir çile çekiyoruz diyebiliriz. Basit bir örnek vermek gerekirse eğer, yakın çevremizden birisi lise veya üniversite sınavına girmiyorsa sınavın adını dahi bilmiyoruz. Çünkü değişen her bakanlar kabinesiyle birlikte milli eğitim bakanı da değişiyor ve o koltuğa oturan her bakan, beraberinde yeni bir sistem getiriyordu. Bizler de her yeni sistemle beraber yeni vasatlıklar yaşıyorduk, yaşamaya da ne yazık ki devam ediyoruz. Bu cümleleri yazarken acaba Türkiye'de kaç farklı sınav sistemi kullanılmış diye merak edip kısa bir araştırma yapmaktan kendimi alıkoyamadım. Haydi gelin sonuçlara hep beraber bakalım..


Geçmişten Günümüze Sınav Sistemleri


-Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1960 yıllarına kadar okuyan nüfusun az olması sebebiyle pek çok fakülte, öğrencileri sınavsız olarak bünyesine kabul etmiş. Genel nüfusun artmasıyla birlikte üniversite okuma talebinde artış olunca haliyle belli başlı sorunlar ortaya çıkmaya başlamış ve çözüm arayışlarına gidilmiş.


-1974 yılında ilk kez üniversite geçiş sınavı ÖSYS (öğrenci seçme ve yerleştirme sınavı) olarak iki oturumda ve aynı günde yapılmaya başlanmış.


-1981 yılında ÖSS ve ÖYS sistemi getirilerek sınav iki basamaklı yapılmış.


-1999 yılında ÖSS adı altında tek basamaklı haline getirilmiş.


-2006 yılında içerikle ilgili değişiklikler yapılmış olsa da sınavın ismi aynı kalmış.


-2010 yılında YGS ve LYS isimli iki aşamalı olarak, benim de girdiğim, sistem kullanılmaya başlanıldı.


-Son olarak 2018 yılında TYT ve YKS isimlerini alan sistem, yeni bir bakan gelinceye dek kullanılacak gibi gözüküyor. Allah sonunu hayır etsin..


Merakımı giderdikten sonra hikayeme kaldığı yerden devam ediyorum..



Aradan bir hafta geçmiş, kapının arkasındaki takvimin biriken yapraklarını tek tek koparırken fark ediyorum geçen günleri. Bana sorarsanız bir yıl, hatta ömrümden bir ömür geçti ama bir türlü sınavın açıklanacağı gün gelmedi. Gelmesini de istiyor muyum ondan da emin değilim. Çoğu zaman en kötü ihtimalleri düşünüyorum ancak iyi sonuçlandırıyorum. Bir nevi polyannacılık oynayıp kendimi kandırıyorum yani. Anlam aradığım, anlamsız zamanlarım oluyor. Mesela, duş almak için musluğu açıp suyun ısınması beklerken hayatının varoluşunu sorguluyorum. Kulaklığımı takıp bir müzik açmadan saatlerce yürüdüğüm ve bunu fark etmediğim anlar oluyor. Düşünmekten yorulduğum zamanlarda ise odamın tavanı yani dünyadaki en tesirli uyuşturucu olan ve ucu bucağı olmayan engin deryaları içinde barındıran tavanda kaybolurken buluyorum kendimi.


“Allah’ım sonucu beklemek sınavı beklemekten daha zor hayırlısıyla bir geçse de kurtulsam, artık dayanamıyorum..” Günler geceyi, yelkovan akrebi kovalarken o gün nihayet geliyor..


YGS Sınavın Açıklanması




-Bu sene 3 günde açıklayacaklarmış la.

+La yok oğlum 12 gün dediler ya niye öyle bir şey yapsınlar ki?

-Geçen yıl pazar sınav oldu, cuma günü açıklandı hatırlamıyor musunuz?

+Bak diyorum size en geç pazartesi açıklarlar..



Bizim zamanımızda (2016) sistem 2 aşamalı olduğu için ilk aşama olan YGS sınavına mart ayında giriyorduk sonrasında da üst paragraftaki konuşmalar, günlerin isimleri değiştirerek dilimize pelesenk oluyordu. Aslına bakarsanız, akran olduğumuz her öğrencinin hayali: sınavdan sonra bir gün dinlenip hiç zaman kaybetmeden LGS'ye başlamaktır ancak gerçek hayatta hayal edildiği olmuyor bu. YGS sınavdan çıktıktan sonra sadece zaruri yaşam fonksiyonlarını yerine getirerek bir bekleyiş içerisine giriyor insan. Sonunda tüm umudun, yan yana gelen rakamların çokluğuyla beraber azalacağını bilerek bekliyorsun.


"gözlerim biraz yorgun.

içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,

bekleyişler, bekleyişler, Anna"


diyor ya şair aynen onun gibi..



Tarih 25 Mart 2016


Günlerden cuma. Üniversite sınavına girmemizin üzerine, tam 12 gün geçmiş. Sınıfın en arka sırasında, hayatında ilk kez ön sırasından vazgeçip arka sıraya gelen Tigin'le oturuyorum. Ön sıramızda Kadir, sırtını duvara vermiş sınavın açıklanması ihtimali üzerine konuşuyoruz. Dersimiz kimya. Fatih Hoca, kendini organik kimyanın derin sularına kaptırmış, harıl harıl anlatıyor. Anlatmasına anlatıyor da sınıfta dinleyen bir Allah'ın kulu bile yok. hem nasıl olsun ki? Bugün büyük gün. Tüm bekleyişler, o anlamsız bakışlar son bulacak.


Geçen sene aklıma geliyor. Hasbelkader sınavın açıklandı vakit, 12-D’nin yani şimdi içinde bulunduğum sınıfın kapısının önünden geçerken, çığlıklarla kapının açıldığını anımsıyorum, tevafuktur ki Fatih Hoca yine içeride organik kimya anlatıyor. Öğrenciler bir bir sınıftan çıkıyor. Aralanan kapının boşluğundan içeride gülen bir sima arıyorum ancak ne mümkün? Hepsi feryat figan kendini koridora atıyor. Bir kapının daha çığlıkla açılışına şahit oluyorum. Tm sınıfından çıkanlarla beraber koridor gözyaşlarına boğuluyor. Kendini yere bırakanlar; teselli bulacak bir omuz arayanlar, bağrışlar, çığlıklar, isyanlar, küfürler.. Aman Allah'ım bu nasıl bir acı böyle? Seneye bugün biz de böyle mi olacağız derken Tm sınıfından en son Sinan Hoca çıkıyor. Evlatlarının acısına dayanamayıp onun da gözyaşlarını hakim olamadığını görüyorum..


“Ağlamayın çocuklar vallahi de billahi de Lys’de daha iyi yapıp kazanacaksınız.

Damla kızım Marmara Hukuk'u kazandın hayırlı olsun, Kadir oğlum bak Abdussamet de senin gibiydi şimdi Ankara Tıpta sen de onun yanına gideceksin..”


Geçmiş yıllardaki sorulara baktıysanız eğer Ösym’nin ara ara ters köşeler yaptığını fark etmişsinizdir ancak son yıllarda bu değişikliklerin kaçınılmaz hale geldiğini görürsünüz. Örneğin 2013 yılında, hiç geleneğinde olmamasına rağmen girenlerin: “çarşaf çarşaf paragraf” diye tabir ettiği, her sayfada tek bir soru olan Türkçe bölümünü görürsünüz. Çoğu öğrencinin yetiştiremediği o efsanevi sınav.. Hatta öyle ki sınavdan sonra hızlı okuma kurslarında ciddi bir artış yaptıracak kadar bir değişim. Herkes buna hazırlık yaparken bir ters köşe daha! 2014 yılında uzun paragraflar yerine birbirine yakın şıklı sorular. 2015 yılıyla birlikte üniversite sınavı artık Ales sınavıyla eşdeğer bir kimlikte: kısa paragraf, zengin içerik, birbirine çok yakın şıklar..


-Tigo abdestin var mı?

+ Var, neden sordun ki?

-Ne olursa olsun şükür namazı kılalım.

+Olur reis, kılalım..



Saat 8.31, sınavın açıklanma ihtimalini düşünerek 11 10'nu bırakıp yanıma aldığım akıllı telefonuma gelen bildirim sesiyle irkiliyorum.




“2016 Ygs sınavı açıklandı.”


Ellerim titreyerek Ösym'nin sitesine girmeye çalışıyorum, yan taraftan tedirgin, bir o kadar da heyecanlı bir ses yükseliyor: “sınav açıklanmış” Turuncudan nefret ettirecek bir sayfayla karşılaşıp, bilgilerimi giriyorum. Kalbim, göğüs kafesimi delecek şekilde kan pompalamaya devam ediyor. Ellerimin titremesinden dolayı birkaç kez yanlış girsem de bilgilerimi nihayet sonuçlarım bölümüne ulaşabiliyorum. Sıralamam, 53.682. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor, bir anlık yutkunma sonucunda etrafımdaki seslerin anlamsızlığını hissediyorum. Tüm yılım film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Derin bir iç çekerek kapatıyorum sayfayı. İlk önce ön sıramda oturan Kadir'in bilgilerini giriyorum, 15 bin maşallah diyorum. Sevinç çığlıkları atıyor, çocukluğundan beri istediği tıp fakültesini garantilemiş edasıyla etrafına mutluluk saçıyor. Sıra Tigo’da 16 bin, maşallah diyorum ona da sonra İsrafil geliyor yanıma. Onun da bilgilerini girdikten sonra sıralamasını görünce:


-Lan İsrafil 2 bin yapmışsın lan, deyince havalara uçuyor ancak çok geçmeden hatamı fark ediyorum:

-Laaa, laaaa, 2 bin değil, 23 binmiş İsrafil dememle yanıma yıkılıveriyor. Biraz gözyaşı, biraz da isyan..


Sonucuma üzülemeden, onu teselli ederken buluyorum kendimi. Çok da etkili olduğum söylenemez ki bir anda sıradan kalkıp duvarları yumruklamaya başlıyor. Yüzlerinde vakar bir gülümsemeyle, sınıfa sevinçlerini paylaşmaya gelen çocuklar takılıyor gözüme. Samet bin, Şuayp 3 bin, Selam 6 bin. Ağlayan kimse yok etrafımda "Beni kim teselli edecek lan?" diye içimden çığlık atarak garip bir ruh haline bürünüyorum bir anda. Belirsizlik beni yerle bir ediyor, tam o sırada Fatih Hocamla göz göze geliyoruz.


“Sınav sizin başarınızı ölçmez hepiniz birer pırlantasınız, ikinci sınavda istediğiniz yerleri kazanacaksınız, üzülmeyin” diye teselli veriyor. Keşke konuşmak yerine şefkatli kolların arasına alsaydın da doya doya göğsünde ağlasaydım be hocam, dökseydim hüznümü. Hem, bize gösterdiğin evlat sevgisini tamamlamış olurduk hem de aradığımız teselliyi bulmuş..


Anlamsız bakışlarım ve nasıl geçeceğini bilmediğim derin bir kaygıyla dışarıya atıveriyorum kendimi. İlk aradığım; kötü gün dostum, dayanağım canım abim oluyor. Telefonu açar açmaz sıralamamı söyleyip, ne yapacağını soruyorum. Derin bir iç çekerek, ileri çekilebilecek bir sıralamada olduğunu inandırmaya çalışıyor bana. Telefonu kapattığımda gözpınarlarımdan düşen ilk gözyaşımın dudaklarımı ıslatışına tanıklık ediyorum. 2 gün düşüncelerle dolu geçiyor günlerim bazen de kuytu köşelerde ağlamaklı.. Ama geçiyor günler hangi acı geçmiyor ki bu dünyada?. Pazartesi okula gittiğimde herkesin normal hayatına döndüğünü görüyorum. Ygs kitaplarının yerini lys kitapları alıyor ve biz yine harıl harıl çalışmaya devam ediyoruz.



Ama bir sorun var. İkinci sınava iki buçuk ay kalmasına rağmen halen daha ne için çalıştığıma karar vermiş değilim. Bazen Tm den mi hazırlansam diye kuşku düşürüyorum bazen mf3 (sağlık bölümleri) için biyoloji bazen mf4 (mühendislik bölümleri) için fizik çalışıyorum. Dilimde kendimi bildim bileli ettiğim dua: “Allah'ım hakkımdan hayırlısını nasip et”

Kış, yerini bahara bıraktığı için artık Aydın veya Ayşe hocalarımızın arabalarıyla değil yürüyerek gitmeyi tercih ediyoruz yurdumuza. Ve bir gün, hayatımızı şekillendirecek o büyük konuşmaya tanıklık ediyor dönüş yolu.


-Kadir diyelim ki ikinci sınavda sıralamanı koruyamadın ne olacak?

+Gardaş, ilk 16 bine girdim, hemen Ata Tıp yazıyorum arabamı alıyorum. Hayatıma mutlu mesut devam ediyorum. Diyelim ki 19 bindeyim, hemen Ata Diş yazıyorum. Annem tıp kazanamadığım için araba almaz o yüzden otobüsle gelip gidiyorum, benden iyisi yok. Ha diyelim ki 24 bine kadar düştüm inşallah olmaz da hadi oldu diyelim Gata Tıp yazıyorum haydi bana eyvallah.


Sen ne yapacaksın?



-Bilmiyorum, Kadir bilmiyorum. Geçenlerde İsrafil'e de anlattım, 3.sınıftayken hoca bir ödev vermişti. İleride ne olmak istiyorsunuz yazın getirin diye. Eve geldim, akşam oldu ben bir ağlamak tuttu. Ağladım, ağladım ne olmak istediğimi bilmiyorum çünkü. O zamanlar da haftanın 3 günü dişçideyim. Dolgusuz dişim yok çok şükür. Çok güzel bir doktorum var ismi Anya, aşık olmuşum kadına. Ondan başkasına kat'iyen ağzımı açmıyorum. Gittiğimde beni koltuğa oturtuyor, acı hissettiğimde elini tutmam için tembihliyordu. Ben o yaşta bitiriyorum buna. Neyse, annem de sen dişçiliği çok seviyorsun, dişçi olmak istiyorum diye yazsana deyince, asla bir yerde dile getirmesem de, o gün bugün hep aklımda bir soru işareti olarak kaldı. Ben dişçi mi olmak istiyorum diye soruyorum kendime. Bir de youtube de bir çocuk gördüm geçen ağırmimar diye. Mimarlık okuyor, tam benlik bölüm, fizik yok matematik yok yapıyorsun maket falan sunuyorsun.


İsrafil bunu duyunca: "Ne dişçiliği oğlum, Tam senlik mimarlık. Bak ben Boğaziçi İnşaata gidiyorum sen de mimarlığa, eve çıkıyoruz düşünsene mükemmel olur." dedi


Dişçiliğe baktım özeller geliyor devlet zor be Kadir, mimarlığa da baktım hakkımızdan hayırlısı be! Ama sana şunu söylüyorum: "Bak özel üniversiteye giden, aklının varlığını inkar etmiş demektir.."


Bu konuşmadan sonra tabiri caizdir, mimarlık için it gibi çalışıyorum. Kadir yine bildiğimiz gibi, saat 9 dan sonra masanın izini yüzünde çıkarmak için çabasız bir eylem içerisinde. Uykumuz gelmesin diye aldığımız nescafeleri daha iyi uyuyabilmek için içiyor.Ne de olsa sıralaması tıp için yetiyor havalarında, tek yapması gereken biyoloji çalışmak onu da yapıyor zaten.


Ara ara sınava hazırlanırken yurdumuzda kalanlar ziyarete geliyorlar, çoğusu Nevzat Karabağ mezunu.. Bazılarının yaşları bize yakın olduğu için tanıyoruz, bazıları ise biz daha liseye geçmeden mezun oldukları için ya ismen biliyoruz ya da hikayelerini. Abdussamet abi de onlardan biri. 2012 yılında, biz liseye girdiğimiz sene mezun olmuş. Yerleştirme sıralaması ilk 100. Şehir üniversitesinde hukuk 3. Sınıfta okuyor. Tanışma muhabbetlerinin ardından soru yağmuruna tutuyor bizim çocuklar "Abi Nasıl çalıştın, nelere dikkat ettin..?" Tek kelime etmeden hayranlıkla izliyorum zekasını, başarısını ve engin tevazusunu. Fark etmiş olacak ki: "Hayırdır Ali, ne düşünüyorsun?"diye soruyor.


-Abi bu günler geçiyor mu? Ben artık dayanamıyorum, geceleri uyuyamıyorum, netlerim bir türlü artmıyor bir şey söyle yalvarırım..


+Zaman öyle bir geçecek ki sen 3. Sınıfa geleceksin ve zamanın nasıl geçtiği dahi anlamayacaksın. Bu üzüntülü zor günler, gülerek anlatacağın anıların olacak. Bu konuşmamızı sakın unutma dua et güzel günler yakındır..


-İnşallah dediğin gibi olur da bu günler çabucak geçer abi..


Şimdilik bu kadar devamı yakında..


Bu yazıyı üniversite sınavı açıklanmadan önce yayınlayacaktım ancak geçmişi kurcalamak beraberinde acıları da gün yüzüne çıkardığı için yayın biraz gecikti. Halen daha yetiştiremediğim konuların kaygısı, istediğim yeri kazanamama, optikte kaydırma gibi korkular bilinçaltımda yer ettiği için, sınav döneminde olduğu gibi kabuslarla uyanma başladım. Peki bunları yaşıyorsan niye yazmaya devam ediyorsun diye soranlar olursa da cevap vereyim:


Bu dönemlerden hemen hemen herkes geçiyor, kimi gülerek kimi ağlayarak. Bir nebze de olsun yüzünüzü güldürüp biraz düşündürmek için kendi hikayemden bir şeyler anlatıyorum ki hayatınızı saçma sapan bir sınav yüzünden mahvetmeyin. Üniversite beklentilerini yüksek tutarak hayal kırıklığına uğramayın. Umarım amacıma ulaşmış olurum.


234 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page