Kara Ruhlu
- Ali Tavlaşoğlu
- 3 gün önce
- 1 dakikada okunur

Sayısız kez başladım bu yazıya. Her defasında farklı bir mevzu hasıl oldu. Yazdım, yazdım ama bir türlü devam edip sonunu getiremedim. Beni çekindiren sonu muydu, yaptıklarım mı, yoksa yapamadıklarım mı, bilemedim. İçime dahi atmadım ama; yazdıklarım içimdeydiler zaten. Karanlık bir kasvet benim içim. Eyüp gibiyim... Haşa! Eyüp'ün içi gibiyim: deşildikçe derinleşen, derinleştikçe pisleşen bir hastalığım. Sabrım yok; tahammül edemediklerim de şikayetçi benden. Yılmaz, huyumun pis olduğunu söylüyor. Haksız da sayılmaz. "Kara ruhlu," derler bana, benimle tanışan her kim varsa.

Keşke çiçek mezarlığımda bir yerim olsaydı. Beni bırakıp giden onlarca çiçeğe orada da mazarrat olsaydım kara ruhumla. Sevgimle zulmetseydim onlara. Ahlarını alsaydım da hesap defterime bir çentik daha ekleyebilseydim. Köpek gibi korksaydım bundan, tir tir titreseydim. Vicdanım uyutmasaydı hiçbir gece. Kaçacak delik arasaydım da yüzüme kapansaydı bir bir kapılar. "Huyu pis, geçmişi kirli ve kaçacak yeri dahi olmayan bir zavallı," deseydiler arkamdan.
Başkalarının yargıları, başkalarının hayatları, başkalarının sınavları, başkaları... Üzerine konuşmak, yargılamak, doğrusunu söyleme cesaretine erişebilmek ne kadar kolaydı halbuki.
Nasıl da cesur sanıyordum kendimi.. Koca bir yalan, yanılgıymış. Şimdi anlıyorum sınanmamışlık sınavından kaldığımı. Bildiğim bir doğru yok. İşte şimdi, tüm bu yaşananlardan sonra nedamet getiriyorum.
Yargılayın, yargılayın siz de beni; henüz sınanmamış, kendini erdemli sanan nefisperest insanlar. Boynuma kaldıramayacağınız yargılar yükleyin. Utançlarınızdan yapılma mücevherlerle dolaşmak benim de hakkım.
Comments